top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıBahar Özen

Portakal Kokusu

Güncelleme tarihi: 11 Oca 2019

Bir yandan 06:30’daki servise yetişme telaşı beni yiyip bitiriyor çünkü daha gömleğimi bile ütüleyememişim. Diğer yandan biyolojik saatime tezat karanlık ve kasvetli gökyüzü “bu kadar erken uyanmamalıydın, daha güneş bile doğmadı ki!...” diye gürüldeyerek sanki alaycı bir kahkaha atıyor. Ona kulak asmamaya çalışıyorum. Henüz tam olarak ayılamadığımdan kahvaltı yapacak kadar iştahım yok. Mutfağa göz atıp tezgahın üzerindeki portakalı çantamın içine hoop atıyorum ve şemsiyeyi kapıp yeni “mutlu, umut dolu, pek sevecen” güne koşuyorum.


Günlerden Cuma ve nihayet saat akşam sekiz suları. Ofisin parlak beyaz ışıkları gözlerimi kamaştırıyor. Yağmur damlaları “açılmadıktan sonra ne işe yarıyor bunlar?” dediğimiz pencere camlarına çarpıyor, dışarıda olup biteni göstermeden çalışmamıza odaklanalım diye adeta bir illüzyon yaratıyor. Bir ara bilgisayar ekranından gözümü kaldırıyorum, hiç hareket etmeyen araçların kırmızı ışıklarından köprü trafiğinin yine kilit olduğunu anlıyorum ancak yağmur camda yarattığı blur etkisiyle tam görüşüme engel oluyor. Adeta “işine dön” der gibi hızlanıyor. Haftanın son günü olduğunu unutup “şu trafiği çekeceğime ofiste sıcacık oturuyorum işte” diye kendimi yalandan motive etmeye çalışıyorum. Yüzümde istemsiz bir tebessümle masamda sabah alelacele çantama attığım portakala uzanıyorum. Bir taraftan da elimde telefonum, “kim nerede, ne yapıyor?” alışkanlığımla sosyal medyayı açmışım. E hani trafik kilit, hava yağmurlu diye ofiste olduğum için şanslıydım? Bunlar ne ara işten çıkmış da kadehleri kaldırmışlar? Hemen bir yorum yazıyorum: Bir dahakine söz ben de geleceğim, çok özledim kalp kalp. Ooo kapıda eşinden aldığı çiçekle “dünyanın en mutlu kadınıyım” diye sırıtan liseden bir arkadaş. Beğen. # happyfriday (mutlu cuma) hashtagli paylaşımlar, süslü kahveler, pizzalar, kokteyller, dostlar, eşler, sevgililer... Portakalı bitirmiş, kabuklarını ezme faslına geçmişim bu arada. Arkadan bir ses geliyor, “şu portakal kokusunu hiç sevmiyorum, kabuklarıyla işin bittiyse atar mısın?". Silkelenip gerçek dünyamıza dönüyorum. Mutlu Cuma elimdeki minik ekrandan ibaret, bizim buralara pek uğramıyor. Portakal kokusunu sevmemek için ne gibi bir günah işlemiş olabilirdi? Onun adına üzüldüm. Etrafta bu kadar zulüm, yalan, dolan, kaza, bela, kötülük varken, sevmeyecek bir ton şey varken portakal kokusu bunlardan biri olabilir miydi? Yavaşça doğruldum ve kabukları çöpe attım. Tekrar camdan dışarı baktım. Yağmur dinmiş, arabalar yavaş da olsa hareket ediyordu. Bir hışımla kalkıp masamı toparladım. “mutlu, umut dolu, pek sevecen” günün son saatlerini de eve ulaşmak için harcayarak günü sonlandırmalıydım.


Hayatta karşımıza çıkan fırsatlar aslında tezgahtaki portakaldan ibaret. Hiç acelesi yok, telaşı yok. Sadece doğru zamanda ve doğru yerde olmayı bekliyor. Biz onu nerede, ne zaman, ne koşullar altında kullanacağımızın farkında olmuyoruz kimi zaman. (Portakalı tezgahtan düşünmeden alıp aceleyle çantaya attım.) Zaman geçer, fırsatlar da kaybolmaya ve değerini yitirmeye başlar. (Yapay ışıklar altında beklemekten eski tadını ve sulu formunu kaybetti.) Nitekim karar verip harekete geçtiğimizde hala şansımız vardır. (Öyle ya küflenmemişti, hala yenilir durumdaydı.) Ancak karşımıza çıkan bu fırsatları kullanırken bazen çok akıllıca davranmayabiliyoruz, yaşadığımız çağda gelişigüzellik bizim için en kolay yöntem değil mi? (Yerken telefonla oynadığımdan tadı nasıldı ya da hoşuma gitti mi fikrim yok. Ne yediğimi fark etmedim bile. Ama elimde hala kabuklar duruyordu, üstelik güzel kokuyordu.) Sonra birileri senin bu savrukluğunu görür, yeterince iyi kullanamadığın o fırsatı elinden alıverir. (Elimde kalanlar da çöpü boylayıverdi.)

Sahi, siz portakal kokusunu sever miydiniz?


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page